Rapordaki beş farklı senaryoya göre 2030 yılı toplam elektrik talebi 421 – 461 TWh arasında değişiyor. 2030 yılı sonunda toplam kurulu gücün düşük senaryoda 129.2 GW’a, en yüksek senaryoda ise 139.3 GW’a çıkması öngörülüyor.
Enerji dönüşümü konusunda entelektüel içeriği öne çıkan çalışmaları ile dikkat çeken kuruluşu SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi, ‘2030 Yılına Doğru Türkiye’nin Optimum Elektrik Üretim Kapasitesi’ raporunu açıkladı. SHURA’nın APLUS Enerji ile birlikte hazırladığı raporda, beş ayrı senaryo altında 2020 – 2030 arası dönem için optimum kapasite gelişimi modellenerek, farklı politika tercihlerinin enerji hedeflerine ulaşmakta nasıl roller oynayabileceği incelendi.
Raporda ‘Tam Piyasa Odaklı’, ‘Düşük Talep’, ‘Yerli Kaynak’, ‘Karbon Maliyeti’ ve ‘Dengeli Politikalar’ olmak üzere beş farklı senaryo yer alıyor. Bu senaryolar için analiz edilen parametreler arasında sistem maliyetleri, elektrik piyasa fiyatları, dış ticaret dengesi ve karbondioksit salımları bulunuyor. Ayrıca enerji hedeflerine ulaşmak için kullanılabilecek her strateji farklı fayda ve maliyet bileşenlerini içeriyor.
Rapordaki beş farklı senaryoya göre 2030 yılı toplam elektrik talebi 421 – 461 TWh arasında değişiyor. 2020 – 2030 yılları arasındaki yıllık elektrik talep artışı ise düşük senaryoda %3, diğer senaryolarda %3.9 olarak belirtiliyor. Rapora göre 2030 yılı sonunda toplam kurulu gücün düşük senaryoda 129.2 GW’a, en yüksek senaryoda ise 139.3 GW’a çıkması öngörülüyor.
SHURA’nın internet sitesinde erişime açık olan raporda, çıkartılan temel sonuçlardan bazıları şöyle sırlanıyor:
- Enerji hedeflerini tek tek ele alıp hayata geçirmeye çalışmaktansa farklı hedeflerin bir arada değerlendirildiği bütüncül bir yaklaşım izlemenin önemli faydaları olacaktır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının potansiyelinin tamamen değerlendirilmesinin, enerji ithalatının azaltılması, arz güvenliğinin sağlanması, yerel hava kalitesinin artırılması, küresel iklim değişikliğinin önlenmesine katkıda bulunulması ile birlikte ekonomi açısından da önemli faydaları olacaktır.
- Türkiye’de bir karbon maliyetlendirme ve ticaret mekanizmasının kurulması, temel olarak düşük verimli kömür santrallerini arz talep eğrisinin dışında bırakarak (kurulu güç 8 GW’a kadar düşerek), hem daha az emisyonlu bir kaynak olması hem de artan yenilenebilir enerji entegrasyonunda sisteme esneklik sağlaması sebebiyle doğalgaz kullanımını (kurulu güç 33.9 GW’a çıkarak) artırma yoluyla elektrik üretiminden kaynaklı sera gazı salımlarını (ortalama karbon yoğunluğu 115 gram CO2/kWh daha az) önemli ölçüde düşürmektedir. Fakat salımlarda gözlenen bu düşüşler, doğalgaz ithalat maliyetlerinin (toplamda 20 milyar $ daha fazla) ve elektrik fiyatlarının artması (ortalama 20 $/MWh daha fazla) pahasına olmaktadır. Olası bir karbon maliyetlendirme mekanizmasının, yenilenebilir enerji kaynaklarını destekleyen diğer politika araçlarıyla birlikte kullanımı ise dengeli bir yaklaşımı ifade etmektedir. Böylesi bir yaklaşım uygulanması durumunda, elektrik üretimi kaynaklı sera gazı emisyonları düşer ve yerel hava kalitesi artarken ithal kaynaklara olan bağımlılık da azaltılabilmektedir.
- Rüzgâr ve güneş enerjisi kurulumları, tüm senaryolar için en az maliyetli seçenekler olarak öne çıkmaktadır ve enerji üretimi içindeki paylarının önemli ölçüde artacağı görülmektedir. Hedefe yönelik piyasa odaklı düzenleyici politikalar yoluyla bu kaynaklara verilen desteklerin sürdürülmesi, bu kaynakların gelişimini hızlandıracaktır. Piyasada maliyetlerin fiyatlara yansıtılması ve rekabetçiliğin artırılmasını sağlayacak bir piyasa tasarımına gidilmesi de kesintili yenilenebilir enerji kurulumlarının sisteme entegre edilmesinde kritik bir rol oynayacaktır. Halihazırda mevcut olan doğalgaz ve barajlı hidroelektrik santralleri, şebeke ölçeğinde esnekliğin sağlanmasında etkili olacaktır. Senaryo sonuçları, şu an için piyasada rekabetçi olamayan bazı doğalgaz santrallerinin yenilenerek tekrar değerlendirilmesinin, sistemde esnekliği artırmak için uygun maliyetli bir seçenek sunduğunu göstermektedir. Fakat bu durum, ithalata bağımlılığı artırmasının yanında, daha uzun vadede toplam CO2 emisyon azaltımı olanaklarını kısıtlayacaktır. Bu sebeple sisteme esneklik sağlayan enerji depolama teknolojileri gibi seçeneklerden faydalanılması, esnekliğin önemini kavrayan ve bunu destekleyen piyasa mekanizmalarının etkin hale getirilmesi yoluyla gerçekleştirilebilir.
- Büyük oranda küçük çaplı ve çatı üstü güneş enerjisi uygulamalarından oluşan dağıtık yenilenebilir enerji tesislerinin 15 GW civarında bir ek potansiyelle, en yüksek gelişim potansiyeline sahip enerji kaynakları arasında yer aldığı görülmektedir. Bu tarz kurulumları destekleyecek finansman ve iş modellerinin geliştirilmesi, genel olarak yenilenebilir enerji yatırımlarına sağlanacak piyasa odaklı destekleri tamamlayıcı nitelikte olacaktır.
- Nükleer enerji, karbon salımına yol açmaması, güvenilir ve istikrarlı üretim yapabilmesi ve düşük yakıt maliyetleri nedeniyle, artan talebi karşılamakta kullanılabilecek çekici bir seçenek olarak gözükmektedir. Buna karşın, bu enerji türünün kurulum maliyetleri yüksek oranda karbon maliyetlendirmesinin uygulandığı senaryolarda bile kısıtlayıcı biçimde yüksek kalmaktadır. Nükleer enerji, özellikle baz yük olarak çalışabilme ve karbon nötr bir kaynak olma özelliklerinden dolayı, Türkiye’de stratejik bir yatırım olarak değerlendirilmektedir. Bu kapsamda nükleer enerji yatırım kararları, tüm uzun dönemli avantajları ve olası etkileri göz önünde bulundurularak verilmelidir.